1 Fısıltı Müneccim?

Kalakaldı... Yatağının önünde, yerde, boylu boyunca, uzunca... Başını ellerinin arasına aldı. Dudaklarını ısırdı. Elleri titriyordu... Arkada onun en çok sevdiği parçalar kıra kıra dönüyordu, pamukla keser gibi kesiyordu yüreğini...

- Nostradamus muyum yoksa müneccim mi?
- Hiçbiri
- Neden bana onlardan biriymişim gibi davranıyor peki! Neden hep üzerime geliyor
- Ne yapmasını bekliyosun? Seviyor... O seni geleceğinde öyle güzel bir yere koymuş ki...
- Hiçbir şey bilmiyorum ben. Nerden bilebilirim ki yarın ne olacağını. Ne olacağını bilmeden onu geleceğimin cümlelerine nasıl dahil edebilirim ki?
- Aslında biliyorsun, en az onun kadar biliyorsun
- Bilmiyorum
- Onun her şeyden emin olduğunu, bildiğini, gördüğünü mü zannediyorsun ki. Seninle şu an yaşayamadıklarını, yaşayamadığı zamanları, ileride yaşamayı her şeyden çok istediği zamanın toplamından çıkarıp gülümserken her şeyi bildiği için mi böyle kesin konuşabiliyor zannediyorsun?
- Nasıl konuşabiliyor ki bu kadar kesin!
- Onunki bilmek değil ki, istemek. Kanaya kanaya istediğini gösteriyor sana görmüyor musun? Bir zaman sonra onunla olacağının hayalini görmek istiyor gözünde. O da biliyor hayatın binbir süprizlerle dolu olduğunu, o da biliyor yarına sağ çıkıp çıkmayacağımızın bile belli olmadığını ama işte onun hissettiklerinin tümüne biz umut diyoruz, bilmek değil.
- Onu üzmek istemiyorum
- Üzüyorsun
- İçimdekini söylesem bugün, her şeyiyle, tüm hissettiklerimle, ne olacak? Ne olabilir ki? Ona yanlış umut vermekten, onu umutlandırmaktan başka ne yapmış olurum ki? Umudun suya düşmesi onu daha çok yaralamayacak mı? Yaralanmasın istiyorum, kötü mü?
- Evet, kötü. Bırak herkes kendisini kendisi korusun. Hayat bu! Her zaman kırar insanı, her zaman. Kim kırılmadan, düşmeden yürümüş hayatında, tabi ki kırılacaksın, tabi ki düşeceksin. Eğer bu yürek ezilmelerin olmasa zaten yaşamıyorsundur bile. Yaşamak bu demek...
- Ona bilmediğim bir şeyi söyleyemem
- Onu sevip sevmediğini bilmiyor musun?
- Biliyorum, onu birçok kez söyledim, hiç huyum olmasa da... Zaten ne gerek var ki, o 2 kelime 13 harfe, tüm ruhum onu sevdiğimi gösteriyor, her bakışım ona akıyor zaten...
- Emin misin?
- Ne demek emin miyim... Tabi ki eminim!
- Peki?
- Ne peki?
- Peki sonra?
- Sonrası yok işte! Anlamıyor musun, sonrası yok! Bilmiyorum sonrasını, düşünmek istemiyorum, ben yarınımı göremiyorum bile!
- İşte onu soruyorum ben de. Neden göremiyorsun?
- Çok bulanık, çok karışık.
- Elini uzattın mı peki hiç karışıklıkların arasına, onları en azından bir kısmını koymak istediğin yerlere koyup, sonra baktın mı? Yani karışıklığı gidermek için ne yaptın?
- ...
- Hiçbir şey, değil mi?
- ...
- Hiçbir şey yaparak nereye gittiğini sanıyorsun ki?
- Bilmiyorum!
- Ee bil o zaman be salak kız! Kendi hayatını film izler gibi izlemesene! Kararlar alsana ufaktan. Öyle kocaman kocaman kararlardan da bahsetmiyorum. Küçük, en küçük şeylerden başla. Koysana birilerini bir yerlere, hakettikleri değerleri insanlara bi' güzel dağıtsana. Yükseltsene bazılarını, diğerlerini itsene, ya da her şeyi itip sıyrılsana, en azından hareketlendiğini görsek ya, "Aaa, hakkaten ama bu kız yaşıyormuş baksana, nasıl da çabalıyor" diyebilsek ya, kaçmasana, kaçtığın yerde sen yok musun ki? Kaçınca neyden kurtulmuş oluyorsun ki? İnsan hayatından kurtulmaya çalışır mı? Kurtulmaya çalıştığın hayatı sevişecek kadar çok sevdiğin hayata döndürmek için bir şeyler yapsana
- Kolay değil...
- Kim kolay dedi ki?
- O kadar güçlü değilim işte, değilim diyorum!
- O zaman ona kızmaya hakkın da yok maalesef. Onu nereye koyduğun bile belli değil daha.
- Ya nasıl belli değil! Nasıl belli değil.
- Değil işte, her ne kadar çırpınsan da belli değil, senin ne hissettiğin ona geçmiyorsa nasıl bilsin ki?
- Hep güzel olalım istiyorum ben.
- Nasıl yani? Ne yapmasını bekliyorsun ki... Böylesine yanarken, hem senin yanında dursun hem de seni yakmasın mı? Eğer yanında durup seni yakmasaydı şüphe etmen gerekirdi onun sevgisinden, halbuki çocuk hem kendisi hem de seni cayır cayır yakacak kadar içinde bellemiş, görmüyor musun?
- Neden teklikeli sulara giriyor ki, neden bilinmezleri sorup duruyor ki bana, neden böyle güzel olamıyoruz, hep güzel kalamıyoruz. Çok güzel oluyoruz biz aslında...
- Ne yapsın yani? Her ikiniz de eğlenmesini bilmiyor musunuz? Her ikiniz de birileriyle ya da başkalarıyla ya da kendinizle birlikte kahkahalar atmasını beceremiyor musunuz ki zaten? Farkı ne aranızdaki ilişkinin o zaman? Diğerleriyle gülüşlerinizden farklı olan yanı ne onunla yaşadıklarınızın? Bunu ona hissettirdin mi ki hiç? Onu yaklaştırtmadın ki hiç... Ki zaten o da sana olan tahmin edemeyeceğin kadar büyük saygısından tuttu kendini, aklıyla durdurdu kendini... Ama görmüyor musun içindeki şey aklını dövmeye başladı, aklını, zekasını dövüyor duyguları görmüyor musun?
- Durdurmasaydı! Keşke...
- İkinizin de gülüşü dünyalara bedel. Ona verdiğin değeri artık ona da hissettir. Birlikte gülüşlerinizin farkını ona hissettir. En azından ona geleceğinde bir etken olabilecek kadar değer verdiğini göster.
- Ona değer vermiyor muyum sanıyorsun!
- Demek ki bu hissini ona geçirememişsin. Hissedemiyor, göremiyor kendi değerini senin gözünde, farketmiyor musun? Çırpınıyor kendini senin gözünde görebilmek için. Ama sen hep gözünü kapıyorsun korkundan. Korkuyorsun onu sevmekten...
- Evet, çok korkuyorum! Bilmiyorum! Bir sürü işim var yapılacak, bir sürü sorumluluğum var... Yarına erken de kalkmam lazım zaten! Üff bir de bu üzerine!
- Evet, tek işi, sorumlulukları olan sensin. Kendine bahaneler, erteleme sebepleri bulmayı bırakmalısın bence. Ertelemek sadece acını uzatacak. Böyle devam edemez. Bir şeyler yap, yoksa sönümlenecek, göz göre göre yanıp yanıp bitecek o, bitecek diyorum...

* * *

1 yorum:

si-men dedi ki...

sinir oldum bu yazıya
kız da haklı ama iç sesleri de haklı
kime ne desem bilemedim ki :/

çok sevdiğim bir söz var: birinin seni istediğin gibi sevmemesi, onun seni tüm varlığıyla sevmediği anlamına gelmez!" diye. Bazı ilişkilere isim koymaya gerek yoktur ki, yaşanıyordur. Bu baştan seçilen tezle alakalı, benim tezim aşkların toplamdan ibaret olduğudur, anlar toplamından. O anlarda seninse eğer, başka biriyle olmuş olmamış ne fark eder. İlla de benim diyebilmek için adını koymak mı gerek!