0 Fısıltı Ne kadar?

Bir saniye önce yalancı bir gülümseme ile ayrıldığı kapı önünden bir adım sonra, arkasını dönüp giderken, keskin bir sahne geçişi gibi düşüverdi yüzü.

- Ben olmalıydım o.
- Evet. Tüm güzel şeyler senin çevrende olmalı ve hatta senin olmalı değil mi?
- Öyle kıskandım ki
- Ne yaşadın ki kıskandın?
- Sanki yıllarca birlikte olmuşuz ama o başkasını seçmiş gibiydi.
- İlk gün "Çirkinmiş ama" diyen sen değil miydin?
- Ama...
- Sendin!
- Evet, ama...
- Çirkindi, garipti ve sana göre değildi.
- Hayır aslında...
- Hatta sen daha iyisine layıktın öyle değil mi?
- Ama o bir an içindi. Şimdi...
- Şimdi ne değişti? Başkaları ile birlikte hayal kurması mı?
- Benimle de...
- Hiç de zannettiğin gibi değil miymiş? Sana karşı en ufak bir ilgisi bile yokmuş? Geleceğine başkalarını koymuş. Tüm zannettiklerin aslında hiç yokmuş değil mi?
- Acıttı.
- Ne kadar çok şeyi kafanda kurmuş ve istenildiğini zannetmişsin değil mi?
- O kadar da değil!
- Dünya etrafında döner senin. Her adım sen olduğun için, seni ilgilendirir yöne ve hatta sana doğru atılır aslında değil mi?
- Şaçma sapan konuşma! Tamam, yeter.
- Beni öyle yoruyorsun ki.
- Yormak mı?
- Neleri yükseltiyorsun bende, neleri bitiriyorsun hemen sonra biliyor musun? Buna ben nasıl dayanabilirim, bunu hiç düşündün mü?
- Engel olamıyorum, ne yapayım ki?
- Seni seveni kendinden uzaklaştır, seni sevmediğini anladığın ise birden çekici geliversin! Ne bu şimdi?!
- Kimim ben, hangisiyim, neredeyim? Ne kadarım?

Sokak lambasının altından geçerken ışığa doğru bakınca, ne kadar da çok yağmur yağdığını görüvermişti. Islanıyordu. Gece, soğuk ve yakaları kalkıktı kabanının. Birden, hayatının geri kalanında, hiçbir zaman o güzelliklerin kendini bulmayacağını düşündü. Hatta haketmediğini de. Kendinin ne kadar aptal olduğunu, daha 3 gece önce "daha iyilerine layık" olduğunu düşünmesinden çıkarıvermişti.

* * *

  1 Fısıltı Pütürcükler

Duvar. Şampanya. Ne garip bir renk. Üzerinde küçücük pütürcükler. Ama uzaktan bakınca dümdüz sanki. Dokununca hissediliyor gerçek hali. Parmak uçları her küçük pütürcüğü hissediyor. Uyanıp, gözlerini açınca dokunmak istemişti. Bir nebze de olsa ulaştı amacına.

- Nooldu?
- Yine onu gördüm.
- Rüya.
- Sanki değildi. Başka yerler, başka insanlar ama biz beraberdik.
- Kaç yıl oldu?
- Bilmiyorum. Ama sanki o hala bıraktığım yerde.
- Değil. Biliyorsun, artık orada değil.
- Biliyorum ama hiç orda olmayışını görmedim ki. Sanki hafızam bana yapboz ile yeni görüntüler, yeni hikayeler veriyor onunla birlikte olduğum, ona sarıldığım ve hala onun beni sevdiği küçük sahneler.
- Eskidi
- Eskitemedim. Eskisin de istemedim aslında ve eskimedi.
- Üzerine birkaç sayfa açtığın halde.
- Evet.
- Pişmanlık?
- Kesinlikle!
- Peki neden? Neden elindeyken, elleriniz birlikteyken tutmadın. Neden kayıp gitmesine izin verdin? Onca yıl sevdi seni, sen layık olmayı beceremesen de sevgisine. Onca yıl...
- Bilmiyorum... Bilmiyorum!
- Hakettin.
- Biliyorum.
- Bambaşka bir hayatta artık o. Ve büyük bir ihtimalle seni hatırlamıyor bile.
- Biliyorum. Birazcık da olsa hatırlasın istiyorum.
- Bu neyi değiştirecek?
- Bilmem. Sevse ya beni hala.
- Saçmalıyorsun.
- İstiyorum.

* * *

  0 Fısıltı Fiyonk

Telefonu elinden bırakamıyordu. Sesini en son ona ulaştıran oydu. Biraz önce ağlayışını duymasın diye, ağzından uzaklaştırdığı ama onun sesini duymaya devam edebilmek için kulağından ayırmadığı...

- Aptalsın sen
- Sensin aptal!
- E seviyorsun sen onu
- Sevmek yeterli gelmiyor her zaman
- Yani seve seve uzaklaştırdın onu kendinden öyle mi?
- O zaten hep uzaktı
- Seviyordu ama seni, bunu biliyodun, hissediyodun
- Yanılmışım. Beni olmadığı gibi görmeme neden olmuş. Öyle bir çabası olmadan yapmış bunu. Ya da ben kendi kendime gördüm onu öyle güzel
- Haksızlık etmiyor musun?
- Hayır. Bunca zamandır kendime ettiğim haksızlıkların yanında...
- Peki neden ağlıyosun şimdi...
- Ağlamıyorum
- Yanakların ıslak, gözlerin kan kırmızısı
- Sinirimden. Haketmedim bunu ben.
- Ama biraz önce bu işin bittiğini söyleyen sendin. Çabaladı seni kararından döndürmek için.
- Çaba mı? Bu mu onun çabası? Ben tüm ruhumu vermiştim ona. Ruhumun içine sokmuştum onu. Hiç çıkmasın diye neler neler yapmıştım
- Ve şimdi kendi kendine, o çıkmak istemezken itiyorsun onu.
- Çıkmak istemezken mi? Ben tutuyordum onu zorla içimde. Yoksa o çoktan gitmişti.
- Gitmiş olsaydı arar mıydı seni? Bir şans daha ister miydi?
- Yediremediğinden olsa gerek
- Özleyeceksin onu
- Hayır!
- İstemesen de onu, kokusunu, dokunuşunu hissedeceksin hep
- Hayır!
- Gururun seni çok üzecek
- Sevmek de pek işe yaramadı. Daha fazla dayanamazdım sevilmeden sevmeye.
- ...
- Çok sevmiştim

Telefonu sıktı. Eli acıyana kadar sıktı. Kalktı ve nereye gideceğini bilmeden yürümeye başladı. Diğer odaya geçerken, üzeri fiyonklu çukalata paketini gördü, durdu. Baktı uzun uzun. Telefon elinden kaydı yavaşça ve düştü. Hiçbir ses duymamıştı. Telefon parçalandı ama o dönüp bakmamıştı bile.

* * *

  1 Fısıltı Havai fişek

Daha önce hiç havai fişek atmamıştı gökyüzüne. Sevmezdi şafşatayı. Hele konu aşk olunca. Uzun süre fitiline baktı fişeğin. Elindeki yanan kibrit bir şeylerin kanıtıydı sanki. Çabalamıştı, bir sürü yol denemişti ama olmamıştı. Kibritin turuncuyla oynaşan sarı alevini fitile yaklaştırdı. Hızlıca tutuşup, patladı fişek.


- Ne mutlusun şimdi, değil mi?
- Sinsi sinsi gülümsemeyi bırakacak mısın, yoksa susturmamı mı istersin seni de?
- Neden havai fişekle kutladın ki bu günü?
- Sevinçliyim.
- Daha önce de sevindin bu gibi işlere ama havai fişeğin yakınına uğramazdın sen. İlan etmezdin sevincini. Hatta böyle yapanları ayıplardın, anlayamazdın hatta...
- Demek ki çok etkilemiş bu güzel ilişki beni. Bana çok iyi gelmiş.
- Kendini kandırıyorsun.
- Alakası yok. Benim değerimi bilen, seven ve sevdiğim biri ile birlikteyim. Bunu kutlamayıp ne yapacaktım ki?
- Bu sen değilsin ki.
- Üff, saçmalama!
- Öc almaya çalışıyorsun sen. Kanıtlamak istiyosun
- Hayır!
- Onun da duymasını istiyorsun değil mi? "Bak. Zannettiğin gibi senin ardında değilim ben. Başkasını seviyorum, seviliyorum ve o kadar mutluyum ki, bunu herkesle paylaşıyorum. Al sen de gör bunu da, ağla"
- ...
- Nooldu, buna da hayır demeyecek misin?
- ...
- Gördüğünü mü zannediyosun seni? Ya da bu fişeğini görünce çok mu üzülecek sence?
- Keser misin!
- Kendini yaralıyorsun, yaranı derinleştiriyosun, farkında değil misin?
- Rahat bırakır mısın şu yeni hislerimi yaşayayım! Mutlu olmak istiyorum ve olacağım.
- "Duy beni, seni unuttum" fişeği ile mi? Peki neden hala onun izlerini takip ediyosun gizliden. Bu gizli takibini belki kendine bile söylemiyorsun. Ya o yeni hislerin ne diyecek bu dur durak bilmeyen takibine?

* * *