0 Fısıltı Patlıcan

Caddenin karşısından bakıldığında içerisi taa mutfağına kadar gözüken, kasadaki üzeri önlüklü çocuğun her hesap alışı için garsonların "Hesaaap" diye bağırmasından sonra mutfaktan hızlı adımlara geldiği, gereğinden fazla ucuz olan bir restoranın önü

- Hadi yürü, gir içeri
- İstemiyorum
- Ne oldu?
- Bilmiyorum, utanıyorum
- Kimden?
- İçerdeki herkesten, ben girince gözlerinin bir tarafı "Hmm... Bak her gün gelen mavi saçlı kız yine geldi" diyecek herkesten
- Kalabalık değil zaten içerisi, hadi gel. Paket de yaptırabilirsin, hadi...
- İstemiyorum, kasadaki o çocuk bile benden bıkmış gibi sanki. Dudağının kenarından zorla çıkan gülümsemesinin arkasındaki bıkkınlığı görüyorum.
- Hayret bir şeysin yahu, devamlı müşteri olmak kötü bir şey mi diyorsun şimdi sen bana? Devamlı gelen müşterileri sevmezler mi yani? Ne kadar garipsin.
- Hayır, hayır, sevmezler! Bakışlarını görebiliyorum.
- Patlıcanı çok seversin, gel hadi, bu saatte sıcakcık, yeni çıkıvermiştir
- Sıradanım, çok sıradanım! Hep aynı şeyler, aynı yerler, gidecek başka bir yerim yok sanki
- Var, olmaz mı, şuradaki yere hiç girmedik. Gel hadi orayı deneyelim bugün, değişiklik olur.
- Tanımıyorum oradakileri, istemem. Hem içerisi çok karanlık gibi... Ne diyorum ben!

* * *

Hiç yorum yok: