1 Fısıltı Üçüncüsünde

Kanında beyaz... Elleri ağır, dünya yavaş... Göz kapakları açılamayacak kadar ağır... Yerde... Dudağı yeni aldığı mavi halının "Yeni aldın ya ondandır" denilen mavi tüycükleriyle karışırken.

Fabrika gibi tüycük üretip, açık renkli kısımlarında "Ne kadar kirliyim" imajı dağıtan halıya bile öfke duyarken, yumruğu sıkı sıkı, kızdığı halıyı yumruklarken...

- Dağıtacağım
- ...
- Dağıtacağım dedim!
- ...
- Nerdesin? "Dağıtma. Yapma, öyle saçma şey mi olur" desene!
- ...
- Yoksun di mi? Gittin... Evet, evet git... Dönme de zaten.
- ...
- Hiçbir boka yaramıyosun biliyosun di mi!
- ...
- Çok akıllısın sen di mi?
- ...
- Kıçımın akıllısı!
- ...
- Bana akıl değil mutluluk ver! Veremiyosan da git! Git, gelme!
- ...
- Aşşağılık bir insanım ben, evet! Doğru olan bu. Sen ne kadar da çıkıp tersini söylesen de böyle. Öyleyim... Nasıl olduğunu düşündüğünü kimse sormadı ki sana! Nasıl görünüyorsan, nasıl geçiyorsa karşıya osun işte sen! Yani aşşağılığın tekisin. Bir gıdım ötesi değil!
- ...
- Ben bu noktaya sensiz daha kolay gelirdim! Çok kolaydı ki bu! "Aman yapma, olur mu öyle" dediklerinin hepsini yapsaydım da bu noktadaydım?
- ...
- Halbuki sen beni tam da bu noktadan çoook uzaklara götürmek istememiş miydin? Bu nasıl bir gerizekalılık yahu! Açıklasana bana! Anlatsana!
- ...
- Hatta ben senin "yapma, etme"lerini yapsaydım çok daha iyi bir yerdeydim kesin! Eminim bundan!
- ...
- Hani en doğrusu buydu? Hani en doğrusunun da doğrusu buydu? Her seferinde sıçıyorsun farkındasın di mi!
- ...
- Acıklı olan ne biliyor musun? Doğrusunu yapmaya kasmayan, hiç düşünmeyen gerizekalılar bile istediklerini hatta istemediklerini, fazlasını hatta ve hatta haketmediklerini bile alırken sen yüz bin kere düşünüp, bir milyon kere çözüm yolları üretip, en doğrusunu bulup gidiyosun ya... Evet, böyle yaşıyorsun ya... Mantıklısın ya hep... Nereye varabiliyosun? En kötü sonuca! Hem de en kötüsüne.
- ...
- Ne kadar da beceriksizsin sen yahu! Yok yok, beceriksiz falan da değilsin, düpedüz aptalsın sen, aptal!
- ...
- Defol! Düşünme, istemiyorum! İstemiyorum seni... Her seferinde mahfediyosun beni... Her seferinde! Acıyorum, kanıyorum, ölüyorum...

Fonda çalan tınılar duyulmuyordu ki. Başka bir parça çalıyordu beyninde... Bazı yerlerin, kelimelerin, metaforların üzerinden tekrar geçe geçe... Geçe geçe...

Sanki ona yazılmıştı, ona konuşuyordu bu parça. Ayakları kırılana kadar yürüdü, yürüdü sonra sızdı mavi halısının üzerinde, ağızlarından karanlık, siyah salyalar akıtarak

- Yutkunamadı, ağır geldi bu (3.) ona;

I think I'll go home and mull this over
Before I cram it down my throat
At long last it's crashed, its colossal mass
Has broken up into bits in my moat


- Soğuk gecenin köründe yürüdü hiçbir yere;
Go meander in the cold
Hail to your dark skin
Hiding the fact you're dead again


- Tüm doğruları mumbo jumboymuş oysa;
It's a luscious mix of words and tricks
That let us bet when you know we should've fold
On rocks I dreamt of where we'd stepped
And of the whole mess of roads we're now on


- Doğrusu moğrusu olmayan adamlar nasıl bu kadar mutlu olabilirmiş;
I got so old just wondering how
Never got cold wearing nothing in the snow


- Yine de kullanacak bu doğrularını adı gibi biliyor ama yine hiçbiri bir boka yaramayacak;
All these squawking birds won't quit
Building nothing, laying bricks

* * *

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Wow... Son servisi kacirdim okuyayim diye. Disarisi -X derece, belki de -Y. Tam bilemiyorum.